AtatĂĽrk’ĂĽn gizli vasiyeti açıklanacak mı?
Son yıllarda en çok ilgi çeken konulardan biri olan “AtatĂĽrk’ĂĽn gizli vasiyeti”, bazı araĹźtırmacıların iddia ettiÄźi gibi 10 Kasım’da nihayet açıklanacak mı? Yoksa “gizli vasiyet” iddiası kocaman bir Ĺźehir efsanesi mi? Yıllardır konuya kafa yoran, araĹźtıran uzmanlara sorduk…
AYTUNÇ ALTINDAL (ARAŞTIRMACI)
"İNGİLİZ İSTİHBARATÇILARI BİLİYORDU"
10 Kasım'da gizli vasiyetin açıklanacağına inanan Altındal, bir süre önce A Haber'de şu şekilde konuşmuştu: "Bunu ben keşfetmedim. Vahiy yoluyla gelmedi bana. 1960'larda bu çok konuşulan bir konuydu. Kemal Paşa'nın böyle, yeniden bir hilafet kurulabilir yönünde tasavvuru olduğu yönünde konuşmalar oluyordu. 1924'te Türkiye'de hem Cumhuriyet hem hilafet var. Atatürk'ün konuşmada 'Saltanata hayır, ancak hilafeti korumalıyız' diyor. Hilafeti öven yazısı var."
"Nutuk'ta da var"
"Ben bu yazıyı çevirterek 1980'de yayınladım ve dedim ki Kemal Paşa'nın Nutuk'ta da belirtilen hilafet yönünde bir projesi var. Bu proje; 'babadan oğla intikal eden bir hilafet olamaz. Bugün dünyada üç Müslüman ülke var, Afganistan, Türkiye, İran. İleride bunların sayısı artarsa kendi aralarında şura oluştururlar ve beş ülkeyi daimi yönetici olarak seçer ve bunların meclisleri rotasyon usulüyle hilafet makamını temsil eder' diyor. Bunlar Nutuk'ta var. Şahsa yönelik değil. 2009 ve 2006'da 10 Kasım'dan önce Türkiye'ye gelen İngiliz istihbaratçılar bu yönde açıklamalar yapınca ben de dile getirdim. Bu yıl gizlilik kalkıyor. Atatürk'ün ölümünün 50'nci yılında 25 yıl daha gizlilik kararı alınmış ve bu yıl kaldırılıyor. Kenan Evren emriyle 1988'de 25 yıl daha yasaklanması kararı çıktı. 10 Kasım'dan sonra bu mühür açılacak. O zaman da yer yerinden oynar."
Bu vasiyette Atatürk'ün halifeliğin tekrar tesis edilmesini istediği söylenir. Buna inanıyor musunuz?
Önce gizli vasiyetin gerçekten var olup olmadığını öğrenmemiz gerekiyor. Bu sorunun cevabını bulamadan geri kalanı spekülasyon. Ancak bence vasiyetten çok daha önemli bir başka konu var. Meclis'te 1960 yılına kadar bütün siyasi grupların konuşmaları kayıt altına alınıyordu. 1980'li yıllarda CHP'nin grup tutanakları kayboldu. Bunun önemi şurada: Bu tutanaklarda Türkiye'nin yakın siyasi tarihine ilişkin alınan kararlara yönelik konuşmalar vardı. Bence bu tutanaklar vasiyetten daha önemli. Böylece Dersim, Takrir-i Sükun, Demokrat Parti'nin icraatına karşı tavırlar, ithamlar gibi ülkenin tarihine damgasını vurmuş bir çok siyasi olay aydınlanabilir.
Siz bu polemiğin neresinde yer alıyorsunuz?
Bu rivayet yıllardır çeşitli mecralarda dillendirilir ama vasiyetin varlığına dair bir delil de duymadım.
*Asıl kilit konu AtatĂĽrk'ĂĽn "halifelik" konusu ile ilgili görĂĽĹźleri… Kaldırılmasını istiyor muydu? Yoksa halifelik kurumunu destekliyor muydu?
Atatürk henüz Mustafa Kemal isimli bir Osmanlı subayı iken, halifelik ve padişahlık dâhil birçok Osmanlı devlet uygulamasını, içinde teolojik unsurlar barındırdığı düşüncesi -veya vehmiyle- eleştiriyor ve karşı çıkıyordu. Müslümanların içinde bulunduğu duruma yapıcı olmaktan ziyade dışlayıcı eleştiriler getiren Mustafa Kemal, halifelik kurumunun da "gereksiz risk taşıyan teolojik bir paratoner" olduğunu düşünüyordu. Mustafa Kemal'in dinsel bir aidiyeti yoktu. Ancak zaten hilafetin de İslami bir emir olmadığını biliyordu. Kuran'da hilafet ile ilgili bir ayet yoktu ve hilafet, dinsellik süsü verilmiş geleneksel ve siyasi bir yönetim aracından ibaretti. Ne ki, Mustafa Kemal tam anlamıyla bir pragmatistti ve eğer hilafet, Türkiye'ye fayda sağlayabilecek bir sosyo-psikolojik ve askeri potansiyel taşısaydı, kim bilir belki de İngiltere'yle oturduğu anlaşma masasında ayaklarını daha fazla sürümesine neden olabilirdi.
Ne ilginçtir ki Mustafa Kemal Halife Abdülmecid Efendi'nin selamlığını bahane ederek halifeliği kaldırmadan önce, İngiltere ve batılılar, Lozan'da kendi elleriyle attıkları imzalara bile yabancı kalmışlar, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni tanıdıklarını açıklamamışlardı. Emperyalizm'in Türkiye Devleti'ni tanıması, Halifeliğin kaldırılışından sonradır. Bu işin bir boyutudur.
53 YILDIR VASİYETİN PEŞİNDEKİ AİLE
Tumluer ailesi, 1963 yılından bu yana, yani tam 53 yıldır Atatürk'ün gizlendiği iddia edilen mirasının açıklanması, o mührün açıklanması için uğraşıyor. Alaaddin Tumluer 50 yılını, oğlu Meriç Tumluer ise 25 yılını bu konuya harcamış. Son çare olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) bile başvurmuşlar. Meriç Tumluer, gizli vasiyetin bir nüshasının kendisinde olduğunu da iddia ediyor:
*Nasıl oluyor da Atatürk'ün vasiyetinin bir nüshası sizde var? Büyük dedemiz Mehmet Rıfat Efendi, Atatürk'ün yanında çalışan bir eski jandarma istihbarat subayıydı. Atatürk, ileride suistimale uğramaması için çevresindekilere vermiş.
*Ne var bu vasiyetin içinde?
Atatürk'ün tüm vasiyeti, 5 Eylül 1938 tarihinde notere verildikten sonra vasiyetin içinden iki tane de zarf çıkar. Bu zarfın biri, CHP ile ilgisi olan, verasete giren mal varlığı ile ilgili, diğeri ise ölümünden 50 yıl sonra açıklanmasını istediği vasiyetidir. Ancak verasete ilişkin bölümleri de CHP'nin işine gelmediği için eksik açıklandı. 50 yıllık gizli kalan vasiyetinin ise en önemli bölümü halifelik ile ilgili olan bölümüdür. Bu bölümde, gelecekte Türkiye'nin liderliğinde bir Türk-İslam Birliği'nin kurulacağını, başına da Hz. Peygamber'in soyundan birinin geçeceği söyleniyor.
*Bu vasiyeti Kenan Evren niye açıklamamıştı?
Bu konunun üzerinde 50 boyunca çalışan babam Alaaddin Tumluer bu konuyu 1992 yılında Evren'e sormuş. Evren de o dönemde, koşulların oluşmaması nedeniyle açıklanmadığını kendisine belirtmiş.
Bu Makale Bir http://www.aktuel.com.tr Alintisidir
0 Yorumlar
Yorumlariniz icin tesekkur ederim